İşe yeni alınan bir ofisboy'un yaptığı inanılmaz hata! Saflığından mıdır, söylenilenleri dikkatli dinlemediğinden midir? Bilinmez... Okurken kahkahalara boğulacağınız, patronunu zor durumda bırakan bir ofisboy'un hikayesi..
İşe yeni alınan bir ofisboy'un yaptığı inanılmaz hata! Saflığından mıdır, söylenilenleri dikkatli dinlemediğinden midir? Bilinmez... Okurken kahkahalara boğulacağınız, patronunu zor durumda bırakan bir ofisboy'un hikayesi..
Zavallı adam, gün boyunca koyu koyu çaylar içmişti. Fakat ne çare barsaklarındaki atların dört nala koşmasına mani olamamıştı… Ne yapabilirdi ki şu an?.. Beklemekten başka, hiiç! İş alemindeki telefonlardan, akşamın belirli saatinde 'kaçmazsan' kurtulamazsın… Hele böyle 'kritik' durumlarda, vaktin büyük bir kısmını 'orada' geçtiği günlerde de hiç çekilmez olur telefonlar. İş, iş, iş… Peki ya barsaklar?.. Toparlanmaya başlamıştı zavallı.Canından bezgin görünüyordu. Cep telefonunu kapatıp çantasına koyarken masasındaki özel hattı çaldı. Aspirin çiğniyor gibi oldu suratı. Bu kısa konuşmada sadece;'Alo' ve 'yarın ara' sözleri çıktı ağzından. Zile bastı. İşe yani aldığı ofisboy tıklattığı kapıdan içeri girdi. -Kimler var? -Herkes gitti efendim. -Bilgisayarlar kapalı mı? -Evet efendim. -Pencereleri kontrol et. Tuvalete saksı koymayı unutma!.. Ofisboy pencereleri tek tek kontrol ederken düşünüyordu. İlk defa 'en sona' kalmıştı.Mesai arkadaşlarının bildiği bir şeydi bu mutlaka da, o anlayamıyordu. Son isteğin çiçekleri sulamak veya yıkamak için olmadığı kesindi. Çünkü tuvalete sığmayacak kadar çiçek vardı bu işyerinde… Peki neden konuyordu saksı tuvalete? Cevap bulamayınca, patronun bugüne özel ekşi suratını tekrar görmeye razı oldu. -Efendim anlayamadım…Hangi saksıyı nereye koyacağım? Elemanının yeni olduğu geldi aklına adamcağızın. -Dekorasyonun güzel olduğuna bakma , dedi. Bu semtteki binalar eski. Tuvaletlerden kol kadar fareler çıkıyor. Ortalığı mahvediyorlar. Her akşam deliğe saksı koyuyoruz. Orada, yakın bir yerdedir. Anlar gibi oldu ofisboy… Çiçeklere baktı. En yakın mutfak penceresinin önünde dört tane saksı vardı. Üçü tül yapraklıydı ve kırmızı kırmızı çiçek açmıştı. Onlara kıyamadı. Diğeri kocamandı ve içinde sert dikenli bir kaktüs vardı. Aldı onu. Götürüp güzelce tuvaletin deliğine yerleştirdi. Farelerin ordusu gelse giremezdi artık içeriye!.. Başka bir işi olmadığını öğrendiğinden iki dakika sonra çıktı. Patronu ceketini giymiş ve son telefon konuşmasını yapıyordu. Caddeye indiği sırada ortalık birden karardı. Yukarıya baktı, kendi çalıştığı işyerinin pencereleri de ışıksızdı. Sokağın boydan boya elektriği kesilmişti. Durdu, düşündü.. Ama tekrar yukarı çıkmasının bir anlamı yoktu. Bastığı yere dikkat ederek yürüdü, gitti. Aksiliğin, gelirse üst üste geldiğini düşündü adamcağız. El yordamıyla masasını toplamaya çalıştı. Fakat o sırada barsaklarında yeniden müthiş bir hareket başladı. Bir kibrit çaktı. Alev, bir an odasını aydınlatırken masadan alacaklarını aldı. Yürüyeceği yeri kontrol etti. Hızla çıkış kapısına kadar yürüdü. Elinde ne varsa yere bıraktı.Tuvalete yetişmeliydi. Avucunu karnına bastırdı. Kibriti tuttuğu parmağı yanınca ortalık tekrar zifiri karanlığa gömüldü. Ve tam onbeş saniye sonra tuvaletten canhıraş bir feryat yayıldı karanlığın içine!.. Ama öyle bir feryat ki!.. İşyeri karanlıklar içindeydi adamın. Şimdi bir de 'dünyası' kararmıştı! Oturmasıyla 'kavrulması' bir oldu. Gözlerinden kızgın zeytinyağı gibi yaşlar fışkırmıştı. Üstelik karnındaki jilet tadında ağrıları dindirecek 'işi' de yapamamıştı. -Salaaak… Diye bağırdı yeni işe aldığı ofisboyunu düşünerek. Aynı iğneleri ellerine de yeme pahasına, kocaman kaktüs saksısını aldı oradan. Kapının arkasındaki, hergün kullanılan içi boş toprak saksısının yanına koydu. Sonra, hayatının en zor 'işi'ni yaptı. Fakat durulacak gibi değildi. Doğru dürüst temizlenememişti bile…Aceleyle toparlandı. Kapıyı kilitlerken çalan telefona söylendi. Bir de asansöre… Elektrikle çalıştığı için!.. Merdivenlerden inmenin bu kadar zor olduğunu fark etmemişti hiç! On dakika sürdü karanlıkta ve acılar içinde dış kapıya varması. Allah'tan çok yakındaydı arabası. Kapıyı açtı ve bitap vaziyette kendini koltuğa bıraktı ki!..Arabasını bugün kullanamayacağını, hatta oturamayacağını anladı! Güç bela kendini attı arabadan, kapıyı kilitledi. Sünnet olmuş çocuklar gibi yürüyerek caddeye çıktı. Bir taksi çevirdi. Arka koltuğa elleri ve dizlerinin üzerinde binmek isteyince taksici pirelendi ve bağıra çağıra onu aşağı indirdi. İkinci taksi durduğu an; 'hastayım' diye bastı feryadı. Yine emekler gibi çıktı arka koltuğa… -Polis çevirirse mesuliyet almam, dedi sürücü. Polis görecek göz mü vardı artık onda?...Son gelen karın ağrısı yüzünden dişlerini biraz daha sıktı… Ve hızla en yakın özel hastaneye doğru uçtular. Açık kalan delikten çıkan kocaman fareler, karanlık büronun kapısı önünde unutulmuş evrakları yiyordu. (Not: Boşuna sevinmeyin… O, ben değilim!) Bul Beni Muammer Erkul
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.