Gebelik ve loğusallık döneminde yapılan yanlış geleneksel davranışlar hem anneyi, hem bebeği etkilemekte ve istenmeyen sonuçların doğmasına neden olmaktadır. Gebelikte ve emziklilikte gözlenen bu davranışlardan bazıları şöyle sıralanabilir.
Gebeliğin ikinci haftası ile sekizinci haftası arası kadının beslenmesinde güçlükler olabilir. "Aşerme" denen bu dönemde iştah azalması, kusma, öğürme gebe kadının yeterince besin almasını engeller. Bu durum doğaldır, ancak halk arasında aşermesi olan kadın zorla yemeli ve gayret göstermeli inancı, kusan kadının zorlanmasına neden olmakta bu durum onu daha da çok kusturmaktadır. Anneye şiddetle reddettiği yiyecekleri yedirmek için baskı yapılmamalıdır. Kendisi için gerekli olan yiyecekleri, sevdiği hoşlandığı şekilde hazırlayıp, pişirerek yemesine özen ve dikkat gösterilmelidir.
Gebelikte yenen balık, ciğer gibi bazı yiyecekler bebekte leke yapar inancında olan kadınlar vardır. Bu söylentiler doğru değildir. Balık, akciğer, gebe kadın için en iyi besinlerdir. Kadın seviyorsa istediği kadar yiyebilir. Ancak "nasıl olsa ölecek, ziyan olmasın" diye kesilen hayvan etleri, hele de sakatatları kesinlikle yenmemelidir. Hasta hayvandan insanlara hastalık geçer. Yetişkinler belki bundan etkilenmez, fakat ana rahmindeki yavru etkilenir.
Yine bazı yörelerimizde uterusta gelişen bebeğin çirkin olacağı düşüncesi ile iri hayvan eti, kelle, balık ve muşmula meyvesi yedirilmez. Oysa, etler gebelik gelişmesinde enerji, protein ve vitaminleri içermesi bakımından, muşmulada enerji ve vitamin açısından gerekli besinlerdir.
Bazı yörelerimizde de gebe kadınların, doğuracakları bebeklerinin gamzeli ve parlak bir yüzü olsun diye ayva ve erikten bol bol yemeleri beklenir. Besleyici değeri çok az hatta hiç olmayan bu meyvalardan bolca yiyerek tokluk hissi duyan gebeler diğer gerekli gıdaları alamamaktadırlar. Geleneklere göre; gebelikte vücut gelişimi nedeniyle pek fazla dışarı çıkılmaz. Çıkıldığı zamanda belli olmasın diye kapalı giyisi tercih edilir. Bu durum güneş ışınlarının cilde deymesini engellediği için D vitamini yapımı azalır. D vitamini bakımından zengin olan balık yağı, balık ve karaciğer, yumurta sarısı ve pastorize süt ülkemizde az tüketilen hatta hemen hemen hiç tüketilmeyen besinlerdir. Bu nedenle de (D) vitamini yeterli miktarda alınamaz. Yine geleneksel kültürde bunun doğal olduğu kabul edilerek " her gebelik bir dişi götürür" anlayışı hakimdir. Özellikle kırsal kesimde 40 yaşına girmemiş, 6-7 çocuk doğurmuş ama dişleri yok, beli bükülmüş kadınlarımız bulunmaktadır. Çünkü bu kadınlar verdiği sütün karşılığı olan enerjiyi, proteini, mineralleri ve vitaminleri alamamıştır. Halbuki emziren annenin enerji, protein ve kalsiyumdan zengin gıdalarla beslenmesi gerekir. Loğusallık döneminde süt yapar düşüncesi ile emzikli annelerin bol şekerli ve karbonhidratlı gıdaları yemeleri istenir. Loğusallıkta kilo vermesi beklenen emzikli kısa sürede aşırı kilo alır. Oysa süt yapımında beslenmenin de rolü olmakla birlikte, beyindeki hipofiz ve hipotalamus bezlerinden salgılanan prolaktin ve oksidosin hormonlarının etkisi vardır. Bu hormonların salgılanması içinde bebeğin memeyi emmesi ve beynin uyarılması gerekmektedir.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.