Kıyısı boyunca renk renk ortancalar köpürecek. Duvarın üstünden morsalkımlar sarkacak baharda. İlla ki çelimsiz de olsa bir erik olacak, bir ayva, bir çam…
Bir bahçe düşü kurmadığım zaman olmuyor neredeyse. Bir bahçe evet, şöyle korunaklı, küçücük…
Kıyısı boyunca renk renk ortancalar köpürecek. Duvarın üstünden morsalkımlar sarkacak baharda. İlla ki çelimsiz de olsa bir erik olacak, bir ayva, bir çam… Erik ağacı, kış biter bitmez ilkyazı müjdeleyecek. Sonra nisan geldi mi ayva, 'bak işte, yaz geli-yor' diyecek. Çam, dağların kokusunu anımsatacak durduğu yerden. Bir küçük leylak ağacı köşede, buram buram kokutacak çiçeklerini. Sonra bir köşesinde el kadar tarh olacak. Oraya, maydanoz, kıvırcık, soğan, biber ekeceğiz. Küçük, el kadar bir toprak işte, içinde dolaşıp sokağın kirinden arınacağız. Bahçe nedir ki zaten, bir kaçış ve sığınma yeri değil mi?… Toprakla haşır-neşir olduğun, içinin karasını döktüğün, yeğnelip kuşa döndüğün korunak. Ne diyordu Dağlarca bir şiirinde:
Insan sokakta olmayabilir Bazı garip vakitlerde Muhakkak bahçelerdedir.
Etrafındaki dev apartmanlara aldırmadan, şehrin göbeğinde küçücük bahçeler kuran adamlara bayılıyorum. Iki katlı evini müteahhide verip daha çok daire sahibi olma açlığına kapılmayan, bu açlığa direnen adamlara… Vardı biri böyle, oturduğum apartmanın tam karşısında. Kaç yıl oldu bilmiyorum, yazmıştım onun bahçesini. Bir gün adam ölmüş, bahçe ıssız kalmıştı. O yazımdan sonra bir dostum, eve gelmiş ve ille de bahçeyi görmek istemişti. Balkondan gösterdim. "Burası mı, o kadar güzel anlattığın bahçe!" dedi şaşkınlıkla. Ya ne olsaydı. Ben bahçenin görkeminden çok adamın ona duyduğu sevgiyi ve biraz da kendi düşlediğim bahçeyi yazmıştım. Öyle ahım şahım bir bahçe değildi; ama bakımlıydı. Adamın toprağa sevdası vardı. O gidince kimse bahçeyle ilgilenmez, toprağı işleyip yeşertmez oldu. Ceviz ağacı, ayvalar, güller duruyor yerli yerinde; ama mevsimi gelince toprağı belleyip havalandıran, küçük tarhlara ayırıp çeşit çeşit sebzeler, çiçekler eken yok artık. Toprakla kucaklaşıp ondan bir renk cümbüşü çıkarmak eski adamların işi olmalı. Bizim neslin, hele bizden sonra-kilerin böyle bir aşkı, böyle bir tutkusu yok artık.
Anıların düğümlü bohçasını çözdüğümüzde, buğulu bir dünyanın içinden gülümseyen ve pastel renkler yelpazesini andıran bahçeleri vardır aslında çoğumuzun. Yeryüzünde 'hurisi eksik' küçük cennetler kuran dedelerimizin, babalarımızın büyük sevdalarla yeşerttiği bahçeler vardır. Onların belli belirsiz çağrışımları… Ağacın dalına kurulan salıncaklar, baharda köpük köpük çiçekler, sulu meyveler, sonbaharda kızaran narlar; çardak altında içilen ikindi çayları, toplanıp domino oynayan erkekler; örgü ören, kanaviçe işleyen kadınlar… Feridun Andaç'ın 'Gönlümün Yitik Yurdunda'sını okurken böyle bir pastel renkler cümbüşünün içinde bulmuştum kendimi. Besbelli yaşanmışlıkların izleriydi o öyküler. Memleketin-deki bahçesini, evini bırakıp gelmiş bir baba, büyük kentte, yine eskisi gibi bir bahçe kurmak için ücra bir yeri mesken tutuyor. Orada bir bahçe yeşertiyor yenibaştan. Bir kiraz ağacı büyütüyor, sonra sırtını ağacın gövdesine yaslayıp, çevredeki kirlilikten söz ediyor. Buradan, bu bahçeden dışarıya adım atmak istemediğini, atınca, bir başka dünyayla karşılaşmanın dayanıl-mazlığını dile getiriyor. Ve yazar, babasının yıllarca kendisine yazdığı mektupları hatırlıyor; o mektuplar da, bu bahçeyi nasıl aşkla anlattığını. "Oysa" diyor anlatıcı, "Ben ülkeyi onun özleyip kurduğu böylesi bir bahçeye çevirmenin sevdasındaydım." Bizler, ülkeyi bir bahçeye çevirmeyi düşlerken, babalarımızın kurduğu bahçelerin farkında olmadık yıllarca, tat almadık onlardan ve bir gün gördük ki o bahçeler çoktan tarûmar olmuş. Nihayet ilkyaz güneşi sıcağını hissettirmeye başladı. Sokaklara sarkan güller, hanımelleri saltanatını sürü-yor. Içimdeki bahçe özlemi büyüyor günden güne. Ne de olsa bahçeli evlerde büyüdük biz ve şimdi bahçeler, en karşı konmaz kokularıyla çağırıyor insanı. Can Bahadır Yüce, bahçelere ağıt gibi şiirler saklayan 'Uzakta Beyaz'da şöyle diyordu:
Akşam olur, beni anar bir kadın Yorgun kaldırımlarda ıslanır ölüm Kalırsa-sokakta bırakmayın Ben bahçelerde büyüdüm.
Bahçe… nereye kayboldu bahçe? Yüzler, sisli anılara kapanık Ben o akşamlarda neleri geçtim Geçtik ikimiz de, sabahı bulamadık…"
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.