İtalya'daki genel inanışa göre, daha dorusu Milanoluların inanışlarına göre, kuzey İtalya Avrupalıdır; güneydekiler ise köylü. Bu yüzden çoğu kuzeyli İtalya'nın gerçek başkenti olarak Milano'yu kabul eder.

Milano moderndir, Milano tarihini unutmamıştır ve kalitelidir. Zaten 1805 senesinde İtalya birleştiği zaman ilk başkentde Milano olmuştur. Tarihinde istilalar sonucu 3 kere baştan yapılanmak zorunda kalan Milano'yu, politika dışında her şeyin başkenti olarak kabul edebiliriz. Moda, sanat ve kültürün başkenti olmakla yetinmeyip; İtalya ekonomisinin de merkezi halindedir.

Duomo Meydanı: Adını kuzeyindeki katedralden alan bu meydan, Milano'da her şeyin başlangıç noktası olarak kabul edilir. Eğer Milano'yu gezmek için bir günününüz varsa, her şeye burdan başlamalısınız. Duomo size yol gösterecektir. 1865 senesinde ünlü mimar Giuseppe Mengoni tarafından yapılan Kral Victor Emanuel'in heykelini de Duomo'da bulmanız mümkündür. Duomo'da katedralin yanında dünyanın ilk alışveriş merkezi kabul edilen Galeri de bulunmaktadır. Bu galeri Mengoni'nin son eseridir çünkü galerinin yapımı sırasında iskeleden düşerek hayatını kaybetmiştir. Milano'nun en ünlü ve en büyük meydanı, sizlere Milano'nun kalbini gösteriyor. Tarihi mekanları ziyaret edebilir, arkadaşlarınızla sımsıcak bir 'cappuccino' yudumlayabilir, enfes İtalyan yemeklerinin tadına bakabilir, alışverişinizi doya doya yapabilir ve yepyeni insanlarla tanışabilirsiniz.

Son yıllarda Duomo özellikle gençlerin uğrak yeri haline geldi. Yine de her yaştan insanı burada bulmanız mümkün. Yanınıza gelip tanışmak isteyenşer olursa, sakın şaşırmayın. Bu Milano'da normal sayılan bir tanışma şekli.. Konserler olduğu zaman tıka basa dolan meydan, Milano'nun havasını soluyabileceğiniz en güzel alanlardan birisidir.

Katedral: Avrupa'nın en ünlü binalarından sayılan bu gotik katedral, 40.000 kişinin sığabileceği kapasitede inşa edilmiştir. Milano'da tüm yollar katedrale çıkacak şekilde düzenlenmiştir, bu da katedralin Milano tarihindeki önemini açıkça göstermektedir. Yapımı 500 yıldan fazla süren ve hala devam eden bu katedral Milano'nun sembolü haline gelmiştir.  Katedralin dış cephesindeki işlemeler olağanüstüdür. Gotik sanatının inceliği, İtalyan kültürünün zevkiyle buluşmuş ve ortaya inanılmaz bir yapı çıkartmıştır. 135 kulesinden en yükseği 107.5 m.dir ve üzerindeki Madonna heykeli altından yapılmıştır. Katedralin içi de dışı kadar büyüleyicidir. Muhteşem işlemelerin yanında, heykeller ve tablolar da sizi büyüleyecektir.

Sforzesco Kalesi: Dante Caddesi üzerinde, Sempione Parkı içinde bulunan bu kale; Milano'nu görülmeye değer yapıları arasında yer alıyor. Zaten şehiriçinde dolaşırken bu yapıyı görüp de merak etmemeniz imkansızdır. Rönesans Dönemi'nin en büyük yapısı olan bu kalenin değişik bölümlerinde sergilenen değişik eserleri ziyaret etmek mümkündür. Eski Sanatlar Müzesi de kalenin içinde görülebilecek alanlardandır.

Stazione Centrale (Gar Binası): Monte Napoleone caddesini takip ederseniz, Milano kentinde faşizmin en önemli eserlerinden biri olan gar binasına ulaşırsınız. O kadar görkemli bir yapıdır ki içine girdiğiniz andan itibaren kendinizi küçücük hissedecek ve faşizmin temelinde yatan baskıyı anlayacaksınız.

Santa Maria Della Grazie Kilisesi: 'Centro' olarak adlandırılan eski şehir merkezi de sanat ve tarih meraklılarına birçok seçenek sunuyor. Bu bölgede bulunan Santa Maria Kilisesi de 15. yüzyılın sonlarında inşa edilmiş bir Rönesans kilisesidir. Geçmişinde manastır yemekhanesi olarak kullanılmış bu yapı, ününü Leonardo Da Vinci'nin 1495-1497 seneleri arasında yaptığı 'Son Yemek' adlı tablosuna ev sahipliği yapmasından almaktadır.

Poldi-Pezzoli Müzesi: Leonardo Da Vinci'nin 'Son Yemek' tablosundan sonra Milano'da en çok sevilen tablo bu müzede sergilenmektedir: Antonio Pollaiolo'nun 'Bir Kadının Portresi'. Bu portrenin, Milano'nun zerafetini ve kalitesini yansıttığı söyleniyor.

Sant'Ambrogio Kilisesi: 4. yüzyılda Alman soylularından San Ambroso tarafından inşa edilmiştir. 11. ve 12. yüzyıllarda ise zamanın Romaneski tarzında onarılmış ve günümüze kadar yapısını korumuştur.

La Scala: Dünyanın en ünlü opera binalarından biri, kendisine Milano'da yer bulmuştur. Bir karnaval galası sırasında yanan ilk binanın yerine 18. yüzyılda ikincisi inşa edilmiştir. La Scala'nın sezonu her sene 7 Aralık'da, St Ambrose gününde açılıyor. Galeria Vittoria'dan çıkıp Scala Meydanı'ndan geçerek ulaabildiğiniz La Scala Opera Evinde sahnelenen tüm gösterilen geceyarısından önce bitme zorunluluğu vardır. Eğer gerekirse gösterime erken başlanılan La Scala'da, performans başladıktan sonra içeriye kesinlikle kimse alınmaz.

Brera Resim Galerisi: 1809 senesinde Napolyon tarafından açılmış bu galeri eski şehir merkezinde bulunmaktadır. Napolyon Dönemi'nde İtalya'nın her bölgesinden zorla el koyulmuş eserler 38 ayrı odada sergilenmektedir. Giovanni Bellini ve Mantegna'nın İsa'nın ölümünü resmeden tabloları en ilgi çeken eserlerdendir.

Vittoria Emanuele Galerisi: Duomo'nun içinde bulunan bu galeri, alışveriş için Milano'nun en gözde mekanlarından birisidir. Duomo'nun görkemiyle modern yaşamın ünlü modacılarını biraraya getirmiş olan bu mekan, her yaştan Milanolunun buluşma noktasıdır. 19. yüzyılda yapımı tamamlanmış bu caddenin üstü çelik ve camdan bir yay tavanla kaplıdır. Bu yüzden dünyanın ilk alışveriş merkezi olduğu söylenmektedir. Galerinin bir diğer önemi de yollarının kesiştiği yerde, zeminde bulunan boğa figürüdür. Galerinin içinde Prada dükkanından ünlü Bocca ve Rizzoli kitabevine kadar her türlü alışveriş imkanını bulmanız mümkündür.

Montenapoleone Caddesi: Spiga, Montenapoleone, Sant'Andrea ve Borgospesso caddelerinin buluştuğu bu bölge İtalya'da pahalı alışverişin merkezi sayılıyor. Dünyanın önde gelen tüm mağazalarını bu küçük bölgede bulmanız mümkündür. Özellikle Montenapoleona Caddesi dünya sosyetesinin alışverişte tercih ettiği en önemli merkezlerden biridir. Prada, Armani, Gucci, Tiffany ve Louis Vuitton gibi dünyanın en ünlü markalarını bu caddelerde bulmakla kalmayıp, malikane benzeri dükkanlarına şaşırıp kalacaksınız.

Boenos Aires Caddesi: Diğer alışveriş caddelerine kıyasla daha ucuz dükkanları bulabileceğiniz bölgedir. Milano halkının genelde alışverişini bu cadde üzerindeki dükkanlardan yapmasının nedeni de bu fiyat farkıdır. Yürürken sokak aralarına dikkatli bakarsanız birkaç tane kebapçıya da rastlayabilirsiniz!

İtalyan Mutfağı'nın Değişik Tadları

İtalya'nın bu modern şehrinde 'İtalyan' olmanın avantajıyla birleşip önünüze sunulan o kadar çok seçenek var ki siz de şaşıracaksınız. Tabi ki pizza Milano'da aklınıza ilk gelebilecek seçeneklerden olmalıdır. Şehrin her tarafında küçük de olsa pizzacı bulmanız mümkündür. Hatta İtalyanlar'ın dışarıda yemek yemeyi çok sevmelerinden dolayı bazı yerlere önceden rezervasyon yaptırmadan gitmeniz, çok sıra beklemeniz ya da o gece aç kalmanız anlamına gelecektir.

Makarna da İtalyan kültürünün klasik yemek türlerindendir. Özellikle değişik soslarla hazırlanmış makarnalara doyamayacaksınız. Kabak sosuyla özel hazırlanan tortellini, genelde el yapımı olduğu için sadece bazı pastanelerde bulunabiliyor, kesinlikle denemeniz gereken makarna çeşitlerindendir.

Sadece makarna ve pizzayla Milano'da karnınızın doyacağınızı sakın düşünmeyin! Ve tabi ki 'risotto' yemeden İtalya'yı terk etmeyin.. Türk mutfağının pilavının bir benzeri, fakat değişik hazırlanan ve parmesan peyniriyle servis yapılan bu pirinç yemeğine bayılacaksınız! Parmesan peynirinin yanında, İtalya'nın ünlü olduğu bir diğer alan da çok çeşitli peynirleridir. Bunlardan en az birkaç tanesini de denemeyi unutmayın.

Tatlıdan bahsetmeden İtalyan mutfağını tanımak imkansızdır. Özelikle sabahları işe giden İtalyanların durup kahvelerini yudumladığı, hafif bir sandviç yedikleri kafelerde inanılmaz lezzetteki tatlıları bulmanız mümkündür. Ayrıca pizza İtalyanların muıtfağında o kadar yer etmiştir ki, pastanelerde tatlıların yanında dilimle pizza satılmaktadır. Tiramisu, Milano festival zamanına özel 'chiacchiarare' tatlısı ve profiterol Milano'da bulunduğunuz süre içerisinde sizi tatlı bağımlısı yapabilir.

Milano'da restoran, bar ve kafelerde genelde Türkiye'de görmeye pek alışık olmadığımızı bir uygulama var. Ne içerseniz için, ne yerseniz yiyin; bütün bu ödeyeceklerinizin yanında bir de masa parası alınıyor. Hesap geldiğinde fazla olduğunu düşünüyorsanız, bu masa parasını da hesaba katmayı unutmayın.

Milano'da Eğlenmenin Saati Yoktur

Milano'nun gece hayatıyla İstanbul'un gece hayatı büyük benzerlikler gösteriyor. Klüplerin ve barların çeşitliliği, kenti her çeşit eğlenceye hazırlıklı hale getiriyor. Özellikle gençlerin 'passeggiata' ismi verdikleri, birbirlerini görüp görülmek için ünlü caddelerde dolaşmaları, Türkiye'de 'piyasa yapmak' terimi ile gerçekten örtüşüyor. Genelde Milano'da gece böyle başlar. www.kadincazayiflama.com

Daha geç saatlerde bir bara gidişten önce, genelde 18:00-21:00 arası, 'Happy Hour' olarak adlandırılan uygulamayla kocaman bir kokteyl içip açık büfe dilediğiniz kadar yemek yiyebilirsiniz. Müzik eşliğinde yapacağınız bu akşam yemeği sonrası barlar size çok daah zevkli gelecektir. Ya da zaten yemek yediyseniz, içkinizi 'aperatif' ile hafif bir şeyler atıştırarak tamamlayabilirsiniz.

İtalya'nın en canlı gece hayatına sahip şehir olarak bilinen Milano'da, özellikle 2 bölge öne çıkıyor; Brera Galerisi'nin çevresindeki sokaklar ve Milano'nun güneyindeki Ticinese-Navigli Bölgesi. Burada sokaklar boyunca dizilmiş bar ve gece klüplerini bulmanız hiç de zor olmayacaktır. Geceler Milano'da genelde 04:00 civarı sona erer. Çıkışta eğer karnınız aç olursa, yol kenarlarında bulacağınız sosisli sandviç satan seyyar satıcılara uğramak geceyi kapatmanın en güzel yolu olacaktır. Haftaiçi dışarı çıkmak istiyorsanız, çarşamba günleri genelde her yer haftasonu gibi dolu oluyor. Perşembe günleri ise üniversite öğrencilerinin eğlenme zamanı; çoğu bar ve klüpte onlara özel eğlence ve partiler düzenleniyor.

Kategoriler:
Etiketler:

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu